GİRİŞ
2709 sayılı T.C. Anayasası’nın Hak Arama Hürriyeti yan başlıklı 36’ncı maddesi gereği, “hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”. Mahkemenin davayı karara bağlama ödevi, önüne gelen ana sorunun çözümüne yönelik ara sorunların çözülmesini de kapsar.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 163-164’üncü maddelerinde düzenlenen ön sorun bunlardan biridir. Mahkeme, davanın esası hakkında karar vermeden önce, uyuşmazlığın taraflarından birinin dilekçeyle veya duruşma sırasında sözlü olarak ileri sürmesi üzerine, öncelikle ön sorunun incelenmeye değer olup olmadığı konusunda bir karar verir. Ön sorun incelenmeye değer bulunursa, bu sorunun çözümüne yönelik beyan ve kanıtlarını sunmaları uyuşmazlığın taraflarına tebliğ ya da tefhim edilir ve yargılamanın esasının görülmesi bu sorunun çözülmesine dek bekletilir.
ÖN SORUN
Ön Sorun Kavramı
2709 sayılı T.C. Anayasası’nın Hak Arama Hürriyeti yan başlıklı 36’ncı maddesi gereği, “hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”. Mahkemenin davayı karara bağlama ödevi, önüne gelen ana sorunun çözümüne yönelik ara sorunların çözülmesini de kapsar. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 163-164’üncü maddelerinde düzenlenen ön sorun bunlardan biridir.
Ön sorun (ya da ara sorun), davanın görülüp karara bağlanabilmesi için mahkemece öncelikli olarak çözüme kavuşturulması gereken sorundur.1 Bunlara HMK’den önce 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda hadise denilmekte idi.2
Ön Sorunun Hukukî Niteliği
Ön sorun, asıl davaya aşılanmış küçük dava ya da davacık olarak nitelendirilmektedir.3 Bir davadaki ana sorun olan talep sonucu hakkında düzgün karar verilmesi için bu ana sorunun çözümünde belirleyici etkiye sahip ön sorunların çözülmüş olması gerekir. Ön sorunlar çözülmeden dava karara bağlanamaz.4
Hukuk mahkemesinin ödevi, önüne gelen uyuşmazlığı bütün yönleriyle inceleyip karara bağlamaktır.5 Bu bağlamda mahkeme, uyuşmazlığın çözümü sırasında ortaya çıkan ön sorunları da kural olarak kendisi inceleyip karara bağlar.6
Ön sorun, bir dava değildir; davanın esasına ilişkin inceleme yapılabilmesi veya esasa ilişkin incelemeye devam edilip talep sonucu hakkında karar verilebilmesi için öncelikle çözülmesi gereken sorundur.7 Geniş anlamda, benzer bir hukukî müessese olan bekletici sorunu da içinde barındırır.8 Nitekim ön sorun çözülmeden davanın esası hakkında karar verilemeyeceğinden, ön sorun, doğası gereği, yargılama sırasında bekletici bir nitelik taşır.
Terimin dar ve gerçek anlamı ise, davadaki ana sorun hakkında karar verilebilmesi için davanın esasına bakan mahkemenin aynı dava kapsamında, ancak ana sorundan önce çözmesi gerektiği sorunları ifade eder.9 Uyuşmazlık konusunda hüküm kurulmadan önce, başka bir mahkemenin vereceği kararın beklendiği durumlar ön sorun değil, bekletici sorundur.10
Mahkemenin, başka bir mahkeme önünde görülmekte olan davanın karara bağlamasını beklemesinin zorunlu olduğu durumlar bulunmakla birlikte; başka bir mahkemede görülen davanın sonuçlanmasının bekletici sorun yapılması kural olarak ihtiyarîdir.11 Oysa mahkeme, ön sorunları her durum ve koşulda çözmekle yükümlüdür. Dahası, sakıncaları olmakla birlikte, bekletici sorun niteliğindeki bir olayı dahi – kanunun bekletici sorun yapılmasını zorunlu kıldığı durumlar dışında – ön sorun sayarak kendisi karara bağlayabilir.12
UYGULAMADA EN SIK KARŞILAŞILAN ÖN SORUNLAR
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 163-164’üncü maddeleri, ön sorunun hukukî niteliğini ortaya koymakla birlikte, ön sorunların neler olduğunu sınırlayıcı şekilde sayma ya da örnekleme yoluyla göstermemiştir. Bu nedenle, nelerin ön sorun teşkil ettiği, öğretideki tartışmalarla ve yargı uygulamalarıyla belirlenmektedir.
Ön sorunlar, genellikle, tahkikat aşamasında ortaya çıkar. Yasa koyucu, bunu öngördüğü için olmalı ki, ön sorunları HMK’de “Tahkikat ve Tahkikat Sırasındaki Özel Durumlar” başlıklı beşinci bölümde düzenlemiştir.13 Hâkimin reddi, davaya müdahale talebine itiraz, eski hâle getirme talebi, davaların birleştirilmesi talebi, bilirkişinin reddi ve adî senedin sahteliği itirazı buna örnektir. Bunun yanı sıra, ön sorun tahkikat aşamasından önce de ortaya çıkabilir. Örneğin ilk itiraz olan yetki ve tahkim itirazları tahkikat aşamasından önce ortaya çıkıp ön inceleme aşamasında incelenip karara bağlanması gereken ön sorunlardandır.14
Hâkimin Reddi
Hâkimin reddi sebeplerine ilişkin düzenleme, HMK 36’da yer alır. Buna göre, hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle şu hâllerde hâkimin reddi sebebinin var olduğu kabul edilir:
- Hâkimin davada iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması,
- Hâkimin davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması,
- Hâkimin davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması,
- Davanın, hâkimin dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması,
- Hâkimin dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması.
Hâkimin reddi talebi bir dava değil, ön sorundur.15 Hâkimi ret talebinde bulunmak tarafların yetkisindedir. Vekille takip edilen işlerde müvekkili adına talepte bulunan vekilin vekâletnamesinde bu konuda özel yetkisinin bulunması gerekir.16
Kural, hâkimin reddi talebinin en geç ilk duruşmaya kadar ileri sürülmesidir. Ancak, ret sebebi davanın görülmesi sırasında öğrenilmişse, öğrenmeyi izleyen ilk duruşmada, yeni bir işlem yapılmasından önce, hâkimin reddine ilişkin iradenin, tarafça açıklanması gerekir. Tersi durumda, ret talebi dinlenmez.17
Hâkimin reddi dilekçeyle istenir.18 Dilekçe, hâkimin mensup olduğu mahkemeye verilir.19 Reddi istenen hâkim, ret talebi hakkında, mercii tarafından karar verilinceye kadar, gecikmesinde sakınca bulunan iş ve davalar dışında, önündeki davaya bakamaz.20
Hâkimin reddi talebi, reddi istenen hâkim katılmaksızın mensup olduğu mahkemece incelenir. Bu yönüyle, hâkimin reddi talebi bir ön sorun teşkil etmektedir. Fakat, reddedilen hâkimin katılmaması, mahkemenin toplanmasına engel oluşturuyorsa veya mahkeme tek hâkimden oluşuyorsa, o yerde başka bir asliye hukuk hâkimi varsa, o asliye hukuk hâkimince; yoksa, o yerdeki asliye ceza hâkimince; o da yoksa, en yakın asliye hukuk mahkemesi hâkimince incelenir ve karara bağlanır. Bu bakımdan hâkimin reddi talebi hakkında, bir başka mahkemenin karar verdiği durumlarda, ön sorun değil, bekletici sorun söz konusu olmaktadır.
Davaya Müdahale Talebine İtiraz
Davaya müdahale, fer’î müdahale veya aslî müdahale şeklinde olabilir. Fer’î müdahale, dava sonunda verilen hükümden kendisi de etkilenecek olan kimsenin davanın taraflarından birinin yanında davaya katılmasıdır [HMK 66].21 Aslî müdahale ise, görülmekte olan bir dava veya çekişmesiz yargı işinde, yargılama konusu şey veya hak üzerinde, yargılamanın tarafları veya ilgilileri ile hukukî yararı çatışan üçüncü bir kişinin, bu kişilere karşı aynı mahkemede ayrı bir dava açmasıdır [HMK 65].22 Bu yönüyle, aslî müdahale, gerçek anlamda davaya müdahale değildir.23
Davaya müdahale talebinde bulunulması hâlinde taraflar itiraz edebilirler. Bu itiraz, müdahale koşullarının oluşmadığına ilişkindir.24 Bu durumda mahkeme, müdahale talebine itirazları incelemeden davanın esası hakkında değerlendirmelerde bulunamaz. Bu yönüyle, davaya müdahale talebine itiraz da bir ön sorun oluşturmaktadır.
İtirazın reddi hâlinde, müdahale talebinde bulunan kişi, talepte bulunduğu taraf lehinde yargılamaya katılır ve esas hakkında yargılamaya devam edilir.25
Eski Hâle Getirme Talebi
Eski hâle getirme, yasanın veya hâkimin belirlediği kesin süre içinde elde olmayan sebeplerle işlem yapamayan kimseye tanınan bir olanaktır [HMK 95/1].
Ağır hastalık, kaza, deprem, su baskını, yangın gibi bir doğal afet veya tarafın kendisine yapılan tebligatı öğrenemeyeceği kadar uzun bir seyahatte olması, eski hâle getirme sebebi sayılır. Bu sebebi ve sebebin eski hâle getirme için yeterli sayılıp sayılmayacağını davanın görüldüğü mahkeme takdir eder.26 Bu nedenle, eski hâle getirme talebinin incelenmesi bir ön sorun teşkil eder.27
Davaların Birleştirilmesi Talebi
Aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde ayrı ayrı açılan derdest davaların aralarında bağlantı bulunması durumunda birleştirilerek aynı dava dosyası üzerinden birlikte görülmelerine davaların birleştirilmesi denir.28
Davaların birleştirilmesi, ayrı ayrı açılmış bulunan davaları gören mahkemelerin aynı yargı çevresi içinde yer alması durumunda hüküm verilinceye kadar ikinci davanın her aşamasında talep üzerine veya hâkimin kendiliğinden verdiği kararla olur.29 Birleştirme konusudaki kararı ikinci davanın açıldığı mahkeme verir.30 Bu karar, ilk davanın açıldığı mahkeme bakımından bağlayıcıdır.31
Davaların birleştirilmesi talebi üzerine yapılan inceleme, davanın esastan görülmesine engel olduğundan ikinci mahkeme için bir ön sorun oluşturmaktadır. İkinci davanın açıldığı mahkeme öncelikle davaların birleştirilmesi talebine ilişkin bir karar verir. Bu konuda karar verilmeden davanın esasına girilerek inceleme yapılması ve karar verilmesi söz konusu değildir.
İlk İtirazlar
Davanın esastan görülüp karara bağlanmasını engelleyici bir işlevi yerine getiren, kendiliğinden gözetilmeyen, ancak davalı tarafından cevap dilekçesiyle ileri sürülebilen [HMK 117/1], bundan sonra hiçbir biçimde inceleme konusu yapılamayan, yasanın sınırlayıcı biçimde saydığı usule ilişkin hususlara dava engeli veya ilk itiraz denir.32
İlk itirazlar, davanın esastan görülmesine engel olmaları nedeniyle tipik birer ön sorundur.33 Bunlar, HMK 116’da üç bent hâlinde sayılmıştır; kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı, uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı ve iş bölümü itirazından ibarettir. İş bölümü itirazı, yasadaki yerini muhafaza etmekte ise de uygulamada herhangi bir karşılığı kalmamıştır. Bu nedenle, ilk itirazların yetki ve tahkim itirazları şeklinde iki başlıkta ele alınması yeterlidir.
Yetki İtirazı
Hukuk yargısında mahkemenin yetkisi, kural olarak, kesin değildir. Mahkemenin kendiliğinden yetki araştırması yapabilmesi için yasanın kesin yetkiyi düzenlediği durumlardan birinin varlığı gerekir. Aksi takdirde, mahkeme, kendiliğinden yetki araştırması yapamaz.
Mahkemenin kesin yetkili olmadığı durumlarda, yetki itirazı, davalı tarafça davaya cevap süresi içinde ve cevap dilekçesiyle birlikte sunulur. Bundan sonra yapılan yetki itirazı, mahkeme tarafından dinlenmez.
Yetki itirazı, HMK 116 uyarınca bir ilk itirazdır. Diğer ilk itirazlarda olduğu gibi, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır. Mahkeme, yetki itirazında bulunulması üzerine bu konuda karar vermeden yargılamaya devam edemez.
Tahkim İtirazı
Yargı yetkisi, Anayasa’nın 9’uncu maddesi gereği, “Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır”. Tahkim, ülkesel yargı yetkisini belirleyen bu ilkenin ayrıksı düzenlemelerinden biridir.34
Seçenek yargı kurumu niteliğindeki tahkim, en geniş anlamıyla, hukukî bir ilişkinin öznelerinin, aralarında doğmuş ya da doğması olası uyuşmazlıkların çözümünü bir hakeme ya da hakem kuruluna bırakması yöntemidir.35
Tahkim, bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşen tarafların aralarında anlaşarak uyuşmazlığın çözümünü özel kişi veya kişilere bırakmalarıdır. Başka bir deyişle, uyuşmazlığın çözümü konusunda resmî yargı yerine hakem denilen kimselere başvurmaları ve uyuşmazlığın bu kimselerce çözülmesidir.
Uyuşmazlığın tarafları, aralarında bir tahkim sözleşmesi yapmış ya da sözleşmelerine tahkim koşulu eklemişlerse bu uyuşmazlıktan doğan dava, hakem ya da hakem kurulunca çözülür. Buna rağmen taraflardan biri davasını resmî yargıda açabilir. Bu durumda, davalının cevap süresi içinde ve cevap dilekçesiyle birlikte aralarındaki tahkim sözleşmesine dayanarak mahkemeye tahkim itirazında bulunması gerekir. Aksi takdirde, tahkim itirazı dinlenmez ve dava resmî yargıda görülerek karara bağlanır.
Tahkim itirazı, bir ilk itirazdır. Bu nedenle, tıpkı yetki itirazı gibi, ön sorunlar gibi incelenip karara bağlanır. Mahkeme, tahkim itirazı konusunda karar vermeden davanın esasını göremez.
Bilirkişinin Reddi
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun tanımıyla bilirkişi, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisidir [BilK 2/1-b].
Bilirkişi görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir [BilK 3/1].
Bilirkişinin reddi, hâkimlerin reddine ilişkin hükümlere tabidir. HMK 272 gereğince, hâkimler hakkındaki yasaklılık ve ret sebepleriyle ilgili kurallar, bilirkişiler bakımından da uygulanır. Ancak, bilirkişinin, aynı dava veya işte daha önceden tanık olarak dinlenmiş bulunması, bir ret sebebi oluşturmaz.
Hâkimler hakkındaki yasaklılık sebeplerinden biri, bilirkişinin şahsında gerçekleşmişse, mahkeme, hüküm verilinceye kadar, bilirkişiyi görevden her zaman ve kendiliğinden alabileceği gibi, bilirkişi de mahkemeden görevden alınmasını isteyebilir [HMK 272/2].
Ret sebeplerinden birinin bilirkişinin şahsında gerçekleşmesi hâlinde taraflar, bilirkişinin reddini talep edebileceği gibi, bilirkişi de kendisini reddedebilir. Ret talebinin veya bilirkişinin kendisini reddetmesinin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren en geç bir hafta içinde yapılmış olması şarttır. Bilirkişinin reddine ilişkin sebeplerin ispatı için yemin teklif edilemez [HMK 272/3].
Görevden alınma, ret ve bilirkişinin kendisini reddetmesine yönelik talep, bilirkişiyi görevlendiren mahkemece dosya üzerinden incelenir ve karara bağlanır. Kabule ilişkin kararlar kesindir. Redde ilişkin kararlara karşı ise, ancak esas hakkındaki kararla birlikte kanun yoluna başvurulabilir [HMK 272/4].
Bilirkişiyi reddetme hak ve yetkisi davanın taraflarına aittir. Davanın tarafı olmayanların, örneğin fer’î müdahilin, böyle bir hak ve yetkisi bulunmamaktadır.36
Taraflardan biri bilirkişinin reddini gündeme getirdiğinde mahkemenin bu konuda bir karar vermesi gerekir. Nitekim bilirkişinin reddi, bir ön sorun teşkil etmektedir. Mahkeme, yargılamaya devam etmeden ve davanın esası hakkında karar vermeden önce ret talebini karara bağlamalıdır.
Adî Senedin Sahteliği İtirazı
Senetlerin sahteliği yönündeki itirazlar, adî ve resmî senetler için ayrı ayrı incelenir. Resmî bir senedin sahteliği ileri sürülüyorsa, bunun senedi düzenleyen makamın da taraf gösterildiği müstakil bir sahtelik davasına konu edilmesi gerekir. Resmî senetlerin sahteliği, esas hakkındaki dava kapsamında incelenmez. Buna karşılık, adî senetlerin sahteliği konusunda karar vermek, esas hakkındaki davaya bakan mahkemenin inceleme alanındadır. Mahkeme, adî senedin sahteliği itirazını dava kapsamında bizzat inceler ve bunu kendisi karara bağlar.
Adî senedin sahteliği itirazı bir ön sorundur.37 Bu nedenle, diğer ön sorunlar gibi, mahkemenin davaya devam etmeden önce bu itirazı karara bağlaması gerekir. Bu konuda karar verilmeden esas hakkında hüküm kurulması söz konusu olmaz.
ÖN SORUNUN İLERİ SÜRÜLMESİ, İNCELENMESİ, KARARA BAĞLANMASI
Ön sorunun incelenmesi süreci, talep üzerine veya mahkemece kendiliğinden başlatılabilir.38 HMK 163’ün yan başlığı, her ne kadar, “ön sorunun ileri sürülmesi” biçiminde olup madde içeriğinde ön sorunun taraflarca ileri sürülmesinden söz edilmekte ise de kimi durumlarda ön sorunun mahkemece kendiliğinden incelenmesi gerekebilir.39 Örneğin, dava şartlarından birinin mevcut olup olmadığı konusunda mahkeme kendiliğinden karar vermek zorundadır.40
Bu tür durumlar bir yana bırakıldığında, ön sorunun davanın taraflarınca ileri sürüleceği yasada açıkça düzenlenmiştir. Dava görüldüğü sırada ön sorun oluşturan durumlardan biri ortaya çıkarsa, ilgili taraf bunu mahkemeye sunacağı dilekçeyle yazılı olarak veya duruşma sırasında bu konudaki beyanını tutanağa işletmek koşuluyla sözlü olarak ileri sürebilir. [HMK 163/1].41
Taraflardan biri, ön soruna vücut veren bir durumu öne sürerse, mahkeme bu konuda incelemede bulunmadan önce, sorunun incelenmeye değer bulunup bulunmadığı konusunda bir karar verir.42 Bu bile, niteliği itibarıyla başlı başına bir ön sorunun çözülmesidir.
Mahkeme, ön sorunu incelenmeye değer bulursa uygun bir süre belirler. Belirlediği bu süre içinde cevaplarını kanıtlarıyla birlikte sunması için durumu karşı tarafa tebliğ veya tefhim eder [HMK 164/1].43 Karşı tarafın, ön sorun talebi hakkında vereceği cevaptan sonra hâkim, ön sorun üzerinde tarafların uyuşmadığını tespit ederse, onları davet edip dinledikten sonra kararını verir [HMK 164/2].44
Ön sorun çözümlenmeden davanın esasına ilişkin yargılamaya devam edilerek esas hakkında karar verilmediğinden, hâkim, ön sorun hakkındaki incelemesini geciktirmeden yapmalı ve mümkün olan en kısa sürede tamamlamalıdır.
Ön soruna ilişkin karar, mahkemenin davadan el çekmesini gerektiriyorsa, bir nihaî karardır. Bu nedenle, tek başına istinaf edilebilir. Ancak mahkemenin ön sorun hakkındaki kararı, yargılamaya son vermiyorsa, bir ara karar olup tek başına istinaf edilemez.45
Mahkemenin ön sorun hakkında verdiği kararlar, davanın taraflarına tebliğ veya tefhim edilir [HMK 164/3].
SONUÇ
Çalışmada ön sorun kavramı üzerinde durulmuş, ön sorunun hukukî niteliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ön sorunun mahkemenin davanın esası hakkında karar vermeden önce çözmesi gereken davacıkları ifade ettiği tespit edilmiş, mahkemenin, ön sorun oluşturan bir durumun ortaya çıkması hâlinde öncelikle bunu gündeme alacağı, bu konuda bir karar vermeden yargılamanın esası hakkında karar veremeyeceği açıklanmıştır. Nitekim ön sorunun karara bağlanması, davanın esasını etkileyeceğinden, hukukî bir hükme ulaşılabilmesi için öncelikle bunun çözülmesi gerekir.
Ön sorun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. İleri sürülmesi, incelenmesi ve karara bağlanması konusunda temel hukukî düzenleme yapılmakla birlikte, nelerin ön sorun oluşturduğu sayma ya da örnekleme yoluyla belirlenmemiştir. Bu nedenle, ön sorunlar, daha çok uygulama ve yargı kararlarıyla şekillenmektedir. Çalışmada ele alınan ön sorunlar ise, uygulamada en sık karşılaşılan ön sorunlar arasından seçilmiştir. Bunlar; hâkimin reddi, davaya müdahale talebine itiraz, eski hâle getirme talebi, davaların birleştirilmesi talebi, yetki ve tahkim itirazları, bilirkişinin reddi, adî senedin sahteliği itirazı olarak sıralanabilir.
Ön sorun ve bekletici sorun, hukukî nitelikleri bakımından birbirinden farklı olsa da ön sorun da yargılamanın bir süre bekletilmesini, doğası gereği, gerektirdiğinden bekletici niteliğe sahiptir.
Bir ön sorunun mahkemede ileri sürülmesi durumunda, mahkeme, bunu ön sorun yapıp yapmamak konusunda bir karar verir. Yasada açıkça adlandırılmamışsa da mahkemenin bu konuda karar vermesi süreci bile bir ön sorun olarak değerlendirilebilir.